Sağlık Profesyonellerinin Dergisi
9 Ekim 2017

Prof. Dr. Metin ÇAKMAKÇI

Anadolu Sağlık Merkezi Genel Cerrahi Uzmanı ve Meme Merkezi Yöneticisi

Ameliyathaneler çok özel yerlerdir; yalnızca giriş/ çıkışının kontrol edildiği, herkesin girip gezemediği, içerisinde özel kıyafetlerin giyildiği, davranış kurallarının olduğu ve karmaşık ve pahalı aletler bulunduğu için değil, insan vücudunun bütünlüğüyle oynandığı, kritik işlemlerin yapıldığı ve kararların verildiği, küçücük ayrıntıların bir yaşamın geleceğine etki edebildiği, hatta bazen yaşam ve ölüme karar verildiği için çok özel ortamlardır.

Bence ameliyathane, yaşamın ve geleceğin belirlenebildiği bir ortam olarak bir cerrahın yalnızca sahnesi değil, aynı zamanda tapınağıdır. O yüzdendir ki ameliyathanede anlamlı bir huzur, dinginlik ve sessizlik vardır. Ameliyathaneye her isteyen elini kolunu sallayarak bu nedenle giremez; ameliyathanede bu nedenle, örneğin koşulmaz, bağırılmaz, sözlere dikkat edilir, uygunsuz, yıpranmış ve yırtık kıyafetle dolaşılamaz.

“Ameliyathane” kavramı…

Tarih boyunca cerrahi işlemler yapılmış olmakla birlikte, bugün anladığımız şekliyle kapalı, aseptik ortamı sağlayan, özel havalandırmalı, aydınlatmalı, giriş ve çıkışları kontrollü ameliyathaneler yakın zamana kadar olmamıştır. Açık alanlar, çadırlar ve tapınaklar, bazen de hastaların yatak odaları cerrahi işlemler için yeterli olmuş, daha sonra, tiyatro benzeri, seyirciler için oturma yerleri olan amfilerden ve ana binalardan ayrı ameliyathane pavyonlarından, bugünkü hastanelerin içerisinde olup hastanelerin kalbini oluşturan son derece gelişmiş özel ortamlara dönüşmüştür.

Modern cerrahi

Cerrahi (elle yapılan tedaviler), tıbbın binlerce yıllık en eski dalı olmakla birlikte, bugün gözümüzde canlandırdığımız “modern cerrahi”, yaklaşık 170 yıl gibi kısa bir tarihe sahiptir: Bu çağın başlangıcını 16 Ekim 1846’da Boston’da Massachusetts General Hospital’da cerrahi profesörü Dr. J. C. Warren tarafından gerçekleştirilen ve diş hekimi T. G. Morton tarafından eter anestezi kullanılan, dolayısıyla ağrısız olarak yapılmış olan ilk ameliyat olarak belirlemek yanlış olmaz. O zamandan bu yana ağrı, anestezi, asepsi, antibiyotikler, yoğun bakım ve teknolojideki müthiş gelişmeler bizi bugün inanılması zor işlemlerin başarıyla yapılabildiği düzeye taşımıştır. Özellikle tıbbi teknolojideki akıl almaz yeniliklerin, bundan sonra bizi nereye götüreceğini kestirmek de zordur.

Bugün halen aktif ameliyat yapan cerrahların bir kısmının insanın aya ilk ayak basışını siyah-beyaz televizyonlardan izlemiş olduklarını, ultrasonografinin, bilgisayarlı tomografinin hiç olmadığı bir dönemde tanı koyarak mesleklerini yaptığını düşünürsek eğer, değişimin hızını daha iyi anlamak mümkün olur. O zamanlar, birkaç yıl önce yani, ameliyathanede, bırakın damarları kapatmayı, kesmek için bile birinci kuşak “Bovie” koterler dışında enerji kaynağı yoktu; anastomozlar için zımbalama aletleri, greftler, yapay eklemler, ventilasyon ve monitorizasyon cihazları yoktu; bugün için hayatımızın bir parçası olan video-endoskopi, minimal invaziv cerrahi, laparoskopi ve cerrahi robotlar hayal bile edilemezdi.

İyi cerrah…

Yaptıkları ameliyatların keyifle izlendiği müthiş teknisyenler gördüm, hastayla konuşamayan, anlaşamayan, derdi anlamayan ve anlatamayan; üstün teorisyenlerle çalıştım, kitaplardaki bütün ayrıntıları bilen ama ameliyatta bir düğüm bile atamayan!

Ne o, ne de öbürü doğru ya da yeterli.

İyi bir cerrah olmak için önce çok iyi bir hekim olmak şarttır. Bilime saygılı, bilgiye hâkim, karmaşık durumları analiz edebilen ve hızlı ve doğru karar verebilen bir kişiliğe sahip olmalı. Buna ek olarak, yalnızca el becerisi değil, teknik bakış açısı, tamir yeteneği gelişmiş olmalı, tornavidayı hangi yöne çevireceğini düşünmemeli, pragmatik, pratik ve iş üretebilir olmalı. Ayrıca insana ve doğaya saygıyı içinde hissetmeli; dokuya saygı başka türlü gelişmez çünkü.

Bütün bunların üzerine ise ayakları yere basan, iyi niyetli ve güvenilir, yaptığı işin sorumluluğunu taşıyan bir insan olmak lazımdır. Bunlar bir araya gelirse, iyi bir cerrah olmak için temeller atılmış olur. Ama yeterli deneyim olmadan bu da gerçekleşmez hiçbir zaman.

Bugün…

Ameliyathaneler, sağlık hizmet sisteminin ayrıntılı tıbbi ve idari kuralları olan, gelir ve giderleri yüksek kritik işletme birimleridir. Zaman ve personel planlarının yapılması, maliyet ve verimlilik hesaplarının olması önemlidir. Koordinasyon ve yönetim biçimleri kurumun gereksinimlerine göre, bilimsel kurallara dayanılarak planlanmış olmalıdır.

İki konuyu daha vurgulamak istiyorum: 1) Ekip ve uyum ve 2) hasta güvenliği.

Modern, karmaşık cerrahi asla bireysel bir performans değildir. Bütün katılımcıları sıralamak istemiyorum, ama dans edercesine, yeri geldiğinde konuşmadan anlaşabilecek ve birbirini destekleyebilecek bir çalışma için tam uyum ve iş birliğinin yanı sıra bireysel güven de gerekir. Bu öğrenilebilir, öğretilebilir bir özelliktir ve üzerinde çalışılmalıdır.

Cerrahi işlemler daha ilk karar, hazırlık ve planlamadan başlayarak hastanın iyileşmesine kadar geçen sürede binlerce alt adımdan oluşur. Bunların her biri kurallar içerisinde, savsaklamadan, disiplinli süreçler halinde sürdürülmelidir. Ana bakış açısı hata yapmamak ve hastaya zarar vermemek olmalıdır.

Gelecek…

Tarihte yapılmış olan öngörü hatalarını yinelememek için, gelecekle ilgili iddialı bir varsayımda bulunmamak daha iyi olsa gerek. “Ameliyatlar, bir insan cerrahın katılımı olmadan bazı bilimkurgu filmlerinde olduğu gibi baştan sona robotlar tarafından yapılabilecek mi? Uzaktan katılım (telepresence), yapay gerçekçilik (virtual reality) ne kadar rol oynayacak? Ameliyathane ortamı fiziksel olarak ne kadar şekil değiştirecek?” gibi soruları yanıtlamak çok zor.

Ancak, kanser cerrahisinin sistemik tedavilerin ve radyasyon tekniklerinin gelişmesine paralel olarak azalacağını ve belki de tüberküloz için yapılan ameliyatlar nasıl yok oldu ise ortadan kalkacağını, taş için yapılan safra kesesi ameliyatlarının, örneğin gelişmiş biyokimyasal manipülasyonlarla iyice azalacağını, yapay eklemlere, eklem ve kıkırdakları daha baştan koruyarak gerek kalmayacağını, aterosklerozun kontrol edilmesiyle vasküler cerrahinin azalacağını söylemek kehanet olmayacaktır.

Muhtemelen iki kuşak sonra, cerrahlar beş bin yıl önceki atalarının ana iş alanına geri dönecek ve büyük oranda travma cerrahisiyle uğraşır olacaklardır.