Sağlık Profesyonellerinin Dergisi
19 Haziran 2018

1963 yılında kurulan Türk Kardiyoloji Derneği’nin 5 Mayıs 2018 tarihinde yapılan Olağan Genel Kurulu’nda seçilen yeni dönem başkanı Prof. Dr. Mustafa Kemal Erol Türk Kardiyoloji Derneği’ne 14 yıldır emek veriyor. Dernek faaliyetlerinin hemen her aşamasında görev alan Prof. Dr. Erol’den, Türkiye’nin kalp sağlığı haritası, teşhis, tedavi ve korunma alanında hangi düzeyde olduğu, kardiyoloji eğitimindeki durumu, yapılması gerekenler ve Türk Kardiyoloji Derneği’nin çalışmaları hakkında bilgi aldık.

-AYŞENUR ASUMAN UĞUR

A.A. UĞUR: Türkiye’nin kalp sağlığı haritasında neler var?
M.K. EROL: Türkiye’de de dünyada da ölümlerin birinci nedeni ve yüzde 40’ı kalp damar hastalıkları nedeniyle gerçekleşiyor. Türkiye’de Avrupa’dan farklı olarak daha genç yaşlarda kalp krizleri görülüyor. Türkiye’de kalp krizi geçirenlerde ölüm oranları Avrupa ülkelerine göre daha yüksek. Diğer Avrupa ülkelerine göre enfarktüs daha genç yaşlarda görülüyor. Türkiye’de 3-3,5 milyon civarı kalp damar hastası var ve her yıl da bunlara yenileri ekleniyor. 350-400 bin civarında ise kalp krizi görülüyor. Bunların 100-120 bini ise ilk 1 yıl içinde hayatını kaybediyor. Geri kalanlar ise maalesef havuza ekleniyor ve kalp damar hastalığı havuzu artıyor. Yaşlanma ile birlikte de kalp yetersizliği ve hipertansif kalp hastalıkları gittikçe artıyor. Toplumda kalp damar hastalığı yükü azalmıyor aksine artıyor. Biz Türk Kardiyoloji Derneği olarak Türkiye’nin kalp krizi haritasını daha detaylı çıkaracak bir planlama yapıyor ve daha net rakamlarla bunları ortaya koymayı hedefliyoruz.

A.A. UĞUR: Türkiye diğer gelişmiş ülkelere oranla kalp-damar alanındaki tedavilerde hangi noktada?
M.K. EROL: Dünyada tedavi edici alandaki gelişmelerin hepsi Türkiye’ye geliyor. Sigorta ödesin ya da ödemesin her türlü tedaviye ulaşılabiliyor. Cihaz ve malzemeye ulaşma konusunda sıkıntı yok. Fakat bazı işlemlerin devlet ve özelde yapılması ve geri ödemeleri konusunda bazı kısıtlamalar var. Mesela SGK bir uygulamanın sadece 3. basamak hastanede yapılabileceğini söylüyor. Bazı üst düzey ve pahalı işler için devlet haklı olarak, “Her türlü tedavi her yerde yapılmasın, her doktor yapmasın” diyebiliyor. Yapılabilir ama devlet ödemeyebiliyor. Türkiye’nin tüm illerinde artık anjiyografi ünitesi kuruldu. Fakat esas önemli olan koruma kısmı ve maalesef bu alanda tedavideki kadar iyi değiliz. Sigara içme oranları hala çok yüksek. Bu oranlar son yıllarda Sağlık Bakanlığı’nın yaptığı kampanyalarla düşmüş olsa da gene yüksek. Genç yaşta sigara içmeye başlanıyor. Obezite dünyada da bizde de ana problem. Kadınlar erkeklere oranla daha obez. Batıda erkeklerde tansiyon yüksekliği kadınlara göre daha yüksek. Biz de ise tansiyon kadınlarda daha yüksek ve kadınlar daha kilolular.

A.A. UĞUR: Ameliyatsız tedavi yöntemleri günümüzde arttı. Kardiyoloji alanındaki etkileri nasıl?
M.K. EROL: Girişimsel kardiyoloji alanındaki ilerleme arttıkça geçmişte müdahale edemediğimiz birçok vakaya müdahale edebilir hale geldik. Bu koroner arter hastalığında da öyle. Eskiden balonla açar bırakırdık. Sonra stentler ve sonra da daha da kalitelileri ve sonra da eriyenleri çıktı. Böylece çok daha kompleks ve zor vakaları yapabilir hale geldik. Artık koroner arter hastalarının çok daha az bir kısmını cerrahiye yönlendirmeye başladık. Kapak hastaları eskiden direk ameliyat oluyordu. Sonra kapak daralmalarının bazılarını balonla açabilir hale geldik. Artık kasıktan bir katater yardımıyla kapak değişimi yapmaya başladık. Açık ameliyat bitmedi ama bunların yerini alan katater bazlı tedaviler geldi. Abdominal aorta dediğimiz karın içindeki şah damarının büyük genişlemelerinde artık kasıktan girerek stentler koymaya başladık. Ama seçilmiş hastalarda yapıldı. Önce cerrahinin dahi alamadığı yüksek riskli hastalarda yaptık. Burada başarı sağlanınca da orta riskli hastalarda yapmaya başladık. Tabii bizler tek başımıza karar vermiyoruz. Mutlaka o kalp takımında bir kardiyolog, bir cerrah ve diğer ilgili branşlardan meslektaşlarımız oluyor. Eskiye göre açık cerrahi oranları azaldığını söyleyebiliriz ama hiçbir zaman sıfırlanmayacak.

A.A. UĞUR: Kardiyak rehabilitasyon konusunda da eksiklerimiz var. Bu eksikliğin giderilmesi için neler yapılabilir?
M.K. EROL: Kardiyoloji Derneği olarak kardiyak rehabilitasyon alt kurulumuz var. Dernekten bir arkadaşımızı da bu konuda görevlendirdik. Sağlık Bakanlığı’nda da bu konuda bir çalıştay yapıldı. Çünkü ihmal edilen bir konu. Biz tedavi ediyoruz ama ya sonrası… Şu anda kalp krizi geçiren hastaların ortalama yüzde 85’i kardiyak rehabilitasyona ulaşamıyor. Bazı hastanelerde bu alana yönelik çalışan hekimler var. Ama prosedürünün oluşturulması gerekiyor. Yapısal organizasyon ve ödemelerde de sorunlar var. Kardiyologlar bu işin için de değillerdi. Fizik tedavi uzmanları, kardiyologlar ve diğer ilgili branşları bir araya getirerek tam bir disiplin halinde çalışmaya ihtiyacımız var. Bakanlık bu konuda güzel çalışmalar yapmaya başladı. Sanırım yol alacağız. Kardiyologlarımız invaziv işlemlerle uğraşmayı daha çok seviyorlar. Ekonomik getiri bu alanda belki daha fazla. Aslında kardiyolog olan yerde rehabilitasyon olmalı. Anjiyo olmayan yerde bile kalp krizi hastasının yatırıldığı her birimde rehabilitasyon ünitesi olmalı. Bu nedenle de kardiyologların kardiyak rehabilitasyon alanına yönelmeleri gerekli.

A.A. UĞUR: Türkiye’deki kardiyoloji eğitimi ile ilgili olarak neler söylersiniz? Eksik ve geliştirilmesi gerekli yönlerimiz neler?
M.K. EROL: Türkiye’de kardiyolog sayısı doygunluğa ulaşmış durumda. Fakat dağılımda bir düzensizlik olabilir. Eskiden 4 yıl olan kardiyoloji eğitimi şu anda bizim de çabalarımızla 5 yıla yükseldi. Ama 5 yıl da yeterli değil. Öte yandan girişimsel kardiyoloji ve aritminin de yandal olması gerekli. Şimdilik bu konuyu ilgili yerlere kabul ettiremedik ama sertifikasyon konusunda bir ışık aldık. Bakanlığın bu konuda karar vermesini bekliyoruz. Kardiyolog oldum her türlü aritmi, her türlü girişimsel tedavileri yaparım diye bir şey olmamalı. Ona da ayrı bir yetkinlik ve eğitim verilmesi gerektiğini düşünüyoruz.

A.A. UĞUR: Koruyucu sağlık hizmetleri alanında neler yapılıyor? Piyasada özellikle kalp sağlığına yönelik alternatif ürünler de çok var…
M.K. EROL: Öncelikle halka yönelik kampanyaların canlı tutulması gerekiyor. Kardiyoloji Derneği olarak kamu spotları yapıyor, kongreler, basın toplantıları aracılığı ile korunma konusunda bilgiler aktarıyoruz. Fakat alternatif tıp başlığı altında bazı bitkiler ve karışımların da maalesef piyasada rahatlıkla ulaşılabilir olduğunu görüyoruz. Bitkisel ilaçlar popüler hale getirilebiliyor ve halkımız da bunlara inanabiliyor. Bu çok ciddi bir problem. Mücadele ediyoruz ama hepten de kıramıyoruz. Parayı veriyor, medyaya çıkıyor ve sattığı ürünün içinde ne olduğu belirsiz. “Kullanın kalp damarlarının hepsini açacak” deniyor. Numaralar veriliyor ve satış yapılıyor. Şu anda bizim de mahkemelik olduğumuz yerler var. Mesela kongredeki resmimizi kullanarak ürün satanlar olmuş. İsmimiz yok ama bizim fotoğrafımızla “Kardiyoloj Derneği tarafından onaylanmıştır” diye bilgi var. Halkımızı kandırılıyor. Duyguları ile oynanıyor. Bu ürünlerin çoğunun ne olduğu belli değil ve hiçbir denetim yok. 3 TL’lik ilacı devletten bekleyen vatandaşımız maalesef bazen 600 TL’yi ne olduğu belli olmayan karışımlara verebiliyor.

A.A. UĞUR: Kardiyoloji alanında diğer sağlık çalışanlarının eğitimleri konusunda dernek ne gibi çalışmalar yapıyor?
M.K. EROL: Hekim dışında yoğun bakım hemşireleri var. Hemşirelik ve teknisyenlik alt kurulumuz var. İlgili meslek grubu olarak derneğimize üyeler ve özel bir statüleri var. Bu üyelerimizi de her kongremize getiriyor ve ayrı bir eğitim veriyoruz. Yoğun bakım hemşireliği, hemşire bakımı, kalp hastasının bakımı gibi kendi aralarındaki eğitimlerine biz de katkıda bulunuyoruz. Anjiyo teknisyenlerini de Türk Kardiyoloji Derneği’nde üye olarak bulunduruyoruz. Avrupa’da bir ilk olarak kardiyovasküler hemşirelik dergimiz var. Kardiyoloji Derneği’nin toplamda 4 dergisi var. Hemşirelik dergimiz ise tamamen dijital.

A.A. UĞUR: Türk Kardiyoloji Derneği’nin mevcut ve gelecek dönem projelerinden bahseder misiniz?
M.K. EROL: Bir metaanaliz projesi yaptık. Türkiye’nin epidemiyolojik datalarını çıkarıyoruz. Şu anda yayın aşamasında. Kalp damar sağlığı alanında yapılmış tüm çalışmaları havuza koyup net rakamlara ulaşıyoruz. Muhtemelen Eylül-Ekim gibi de kongremizde açıklayacağız. Yürüyen çalışmalarımızdan biri; kalp krizi konusunda başlattığımız çalışma. Türkiye genelinde bazı kurallara göre her bölgeden özel ve kamu olmak üzere 52 hastane seçtik. Bu hastanelerde 1-15 Ekim tarihleri arasındaki bütün kalp krizi vakaları kaydedilecek. Kalp krizi geçiren profili ve sistemin bu yöndeki sürecini detaylarıyla öğreneceğiz. Elimizde bu tür veriler pek yoktu ve çok yol gösterici olacak.