Sağlık Profesyonellerinin Dergisi
16 Haziran 2022

OĞUZ ENGİZ
Sağlık Gönüllüleri-Türkiye Derneği
Yönetim Kurulu Başkanı

Sağlık sistemimiz Cumhuriyetin ilk yıllarında oluşturulan yasal mevzuat (Hıfzıssıhha Kanunu), sağlık meslek gruplarının eğitimi ve uygulamalar sonucunda hızla gelişmiş, özellikle bulaşıcı hastalıklarla mücadele, aşılama ve benzer koruyucu hekimlik uygulamaları ile toplum sağlığının korunmasında önemli mesafeler alınmıştır. İkinci dünya savaşı sonrasında Dünya Sağlık Örgütüne katılım ile sağlık sistemi ivmelenmiş Sosyal Sigortalar Kurumunun kurulması ile birlikte sağlık hizmet sunumunda önemli gelişmeler sağlanmıştır. 1960 sonrası uygulamaya sokulan ‘sağlıkta sosyalizasyon’ kanunu ve devamındaki etkin uygulamalar ile ülke geneline yaygınlaşan sağlık ocakları, ana-çocuk sağlığı merkezleri ve sayıları hızla artan devlet ve üniversite hastaneleri ile 1980’li yıllara gelindiğinde sağlık sistemimiz nüfusun sağlığının korunması, geliştirilmesi ve hastalıkların oluşması halinde de etkin tedavilerin yapılabildiği bir sistem halini almıştır.

1980 sonrasındaki hükümetlerin sağlık politikaları özel sağlık yatırımlarının (yatırım teşvikleri ile) devreye alınması, özel sağlık sigortalarının desteklenmesi ve de sağlık sisteminde özellikle SSK’yı merkeze koyan reformlarla yeniden ele alınmasına odaklanmıştır. 2003’e kadar süren bu dönemde sağlık sistemi reformize edilemediği gibi özel sağlık sektöründe kontrolsüz bir büyüme gerçekleşmiş ve sağlık hizmetlerinin artık pazardaki diğer ürünler gibi alınıp satıldığı bir döneme girilmiştir. Bu durum artan ve yaşlanan nüfus, kırdan kente göç ve artan hastalıklar nedeniyle iyice içinden çıkılmaz bir hal almıştır. Sağlık sisteminde son elli yıldır kurulmak istenen sevk zinciri yasal mevzuata oturtulamadığı için hastaneler poliklinik yoğunluğu içinde çalışamaz hale gelmiş, kontrollü tüketilmesi gereken ilaç liberal politikalar ve yoğun talep sonucunda yetiştirilemez olmuştur. Bu liberalleşme döneminde Sağlık Bakanlığı ve SSK elinden gelenin en iyisini yapmasına rağmen siyasal arenadaki istikrarsızlığın kurbanı olmuşlardır.

2003 yılı ve takip eden 17 yıl süresince sağlık sistemi tedavi edici hizmetler ağırlıklı olmak üzere ve sürekli arz güdümlü bir talep yapısı ile hızla genişlemeye devam etmiştir. Sağlıkta Dönüşüm programı kapsamında Sosyal Güvenlik Kurumu kurularak Emekli Sandığı, Bağ-Kur ve SSK bir çatı altında birleştirilmiş, SSK hastaneleri Sağlık Bakanlığına devredilmiş, Genel Sağlık Sigortası kurularak tüm nüfus sağlık sigortası kapsamına alınmış, aile hekimliği sistemi getirilmiş, özel hastanelerden tüm tıbbi branşlarda hizmet, özel eczanelerden de tüm ilaçların halka direk tedarik edilmesine başlanmıştır. Tüm bu gelişmeler sağlık sistemini tüketim odaklı bir yapı haline getirmiş ve sağlık harcamaları gerek SGK bütçesi, işveren, çalışan ve cepten harcamalar yolu ile de hanehalkı gelirleri üzerinde önemli bir yük oluşturmaya başlamıştır. Son yıllarda devreye alınan Şehir Hastaneleri’nin ihtiyacı olan finansman maliyeti de yine vergi ödeyenlerin üzerine önemli bir ek yük getirecektir.

Sonuç itibariyle 2022 yılına geldiğimizde sağlık sistemiz tüm ağırlığını kentlerde yaşayan ve hastanelere ulaşma imkanı olan nüfusa verirken, iş kazası ve meslek hastalıklarında, kırsalda yaşayanların kronik rahatsızlıklarının kontrol altına alınmasında, kanser ve obezite gibi çağımızın hastalıklarının önlenmesine yönelik tedbirlerin alınması konusunda henüz kayda değer ilerlemeler olamamıştır. Kısacası 2003 sonrasındaki hükümetler vatandaşların hastalanmasını önleyici politikalar yerine kamu ve özel sağlık yatırımlarının artırılması ile ekonomik canlılık getirmeyi tercih etmişlerdir. Artan bu gereksiz arz maalesef talep görmüştür. Kontrolsüz artan bu sağlık harcamalarının yakın zamanda kamu finansmanı üzerinde hissedilir bir baskı oluşturacağı kaçınılmazdır. Sistemin sürdürülebilir olmadığı Hükümetçe de bilinmekte ancak bu durum kısa ve orta vadede oy kazanımı için kullanılmaya devam edilmektedir.

Özel sektör cephesinde ise ülkemizde halen 500 civarında özel hastane, yüzlerce özel tıp merkezi, binlerce özel laboratuvar, özel görüntüleme merkezi, fizik tedavi merkezi, hemodiyaliz merkezi, plastik cerrahi merkezi, ağız diş sağlığı merkezi, estetik merkez, saç ekim merkezi gibi özel sağlık kuruluşu bulunmaktadır.

SGK, plastik cerrahi dışında tüm hizmetlerde özel sağlık kuruluşları ile çalışmaktadır. Bazı özel hastaneler ise SGK ile sadece sınırlı branşlarda (onkoloji, kardiyoloji ve kalp cerrahisi vb.) çalışmaktadır.

Özel sağlık kuruluşlarını kullanan vatandaşlarımız özel sigorta poliçelerini kullanabildikleri gibi tamamlayıcı sigorta poliçesi de alarak belli bir kısmın SGK belli bir kısmın da sigorta şirketi tarafından ödenmesi yolu ile bu kuruluşlardan faydalanabilmektedirler. Özel ya da tamamlayıcı sigortası olmayan vatandaşlar ise toplam hastane giderinin küçük bir kısmı SGK ve geri kalan kısmını da kendi ceplerinden ödemek üzere yararlanmaktadırlar. Özel hastaneleri kullanan vatandaşlar her yıl çok daha fazla bir tutarı sağlık hizmeti için ödemek zorunda kalmaktadırlar. Bu durum satın alma gücü düşen vatandaşlar için sürdürülemez bir boyuta gelmiştir.

Bu yazı ise özel hastaneleri kullanma alışkanlığı içinde olan ancak artan ücretler karşısında artık özel hastanelerden hizmet alamayacak duruma gelen ve ağırlıklı olarak büyük şehirlerde yaşayan hastalar için Özel Halk Hastaneleri önerisini getirmektedir.

Özel Halk Hastaneleri ile temel olarak hedeflenen sağlık hizmetlerinden faydalanma esnasında hasta ile sağlık kuruluşu arasındaki fiili para alışverişini tamamen ortadan kaldırmaktır. Yani kısacası bu hastanelerde paranın geçmiyor olmasının sağlanmasıdır. Bu hastanelerden faydalanacak hastalar için SGK dışındaki kısım tamamlayıcı sağlık sigortaları tarafından ödeneceğinden ve bu sigortanın primleri de tıpkı SGK primi öder gibi 12 aya yayılacağından hasta ile hastane arasında hiçbir surette para alışverişi olmayacaktır. İstisna tutulacak hizmetler plastik cerrahi ve medikal estetik hizmetler olacaktır.

Otuz büyükşehir belediyemizin olduğu illerde oluşturulacak Halk Hastaneleri belediye ortaklığı ile kurulacaktır. Hastaneler sıfırdan yapılmayacak mevcut özel hastanelerin işletmeleri devralınarak yeni bir yönetim anlayışı ve yeni bir isimle hizmet etmeye başlayacaklardır. Mevcut hekim kadroları ve çalışanları korunacak ancak yeni bir kurumsal kimlik ve kültür kazandırılacaktır. Belediyelerin desteği maksimum altı ay sürecek sonrasında hastaneler kendilerine yeter kuruluşlar olarak gelir dengelerini kurmuş ve örnek hastanecilik sergileyen sağlık kuruluşları olarak devam edeceklerdir.

Otuz büyükşehir belediyemiz hem vatandaşlarımıza uygun ve kaliteli sağlık hizmeti sunacak, hem hasta ve hastane arasındaki para alışverişi son bulmuş olacak hem de kaliteli sağlık hizmetinin uygun maliyetlerle sunulabileceği ve hasta memnuniyetinin en üst düzeyde korunabileceği kanıtlanmış olacaktır.

Otuz halk hastanesinin hastane yönetiminin bağlı olduğu merkezi bir yönetim kadrosu olacaktır. Bu yönetim kadrosu 30 hastanenin kurumsal anlaşmalar, pazarlamatanıtım, medikal yönetim, hemşirelik hizmetleri yönetimi, otelcilik hizmetleri yönetimi, teknik hizmetler, biyomedikal yönetim, insan kaynakları, satınalma ve medikal muhasebe yönetimini merkezden nitelikli bir şekilde ve belli bir know-how ile gerçekleştirecektir.