Sağlık Profesyonellerinin Dergisi
31 Mayıs 2022

Ülkemizde sağlığın korunması ve gelişimi için ayrılan kaynakların minimal düzeyde olduğu artık herkesçe malumdur. Sağlık Bakanlığının halk sağlığı ile ilgili faaliyetlerinin de sınırlı düzeyde kaldığı bilinmektedir. Tüm bunlara ek olarak Sosyal Güvenlik Kurumunun iş kazası/meslek hastalığı konularında caydırıcılığı ya da etkisinin de zaman içinde kaybolduğu maalesef acı bir gerçek olarak karşımızdadır. İş sağlığı ve güvenliği ile beraber getirilen yeni uygulamaların etkisinin ne olduğu da henüz bilinmemektedir. Kısacası mevcut hükümetler kişilerin sağlığının korunması yerine yüksek maliyetli tedavi hizmetlerine öncelik vermiş ve açık veren bütçelerini daha da zorlayıcı bir şekilde yeni hastanelerin açılmasını teşvik etmişlerdir. Yeni hastanelerin kamuya ait olanlarında hasta memnuniyeti çok düşük düzeyde seyrederken özele ait olanlarda ise hastaların ceplerinden ödedikleri tutarlar her geçen yıl katlanarak artmıştır. Türkiye’nin genel sağlık düzeyindeki düşüş tam olarak hesaplanamazken hastane yatışları ve ameliyat sayılarındaki önemli artışlar dikkat çekici düzeye ulaşmıştır.

Oysa hükümetler sınırlı ekonomik büyüklük ve kırılgan devlet bütçeleri gerçeği ışığı altında sağlığın korunması ve geliştirilmesine çok daha fazla önem vermeli, halk sağlığı sistemini güçlendirmeli ve sağlık için ayrılan kaynaklar ile ülkenin sağlık düzeyinin artırılmasını hedeflemeliydi. Bu maalesef olamadı.

Bu yazıda sizlerle paylaşılmak istenen ülkemizde hali hazırda kurulu bulunan 30 büyükşehir belediyesindeki 519 ilçe ve 51 il belediyesinde bulunan 403 ilçe ile sayıları toplamda 1.003’ü bulan il ve ilçe belediyelerinin (yani yerel yönetimlerin) sağlık konusunda daha aktif rol almalarının sağlanması ve bu yolla toplumun sağlığının korunması ve geliştirilmesine destek vermeleridir. Bu yazıda bu konu ile ilgili bir model önerilmesi hedeflenmiştir. Bu modelin hayata geçirilmesi sadece yerel yönetimlerin tek başlarına başarabilecekleri bir konu değildir, merkezi hükümetin de bu konudaki kararlılığı önem arz etmektedir.

Temel olarak merkezi hükümetin (Sağlık Bakanlığı ve taşra teşkilatı) yetersiz kaldığı halk sağlığı programları ile bireysel ve toplumsal sağlığın korunması ve geliştirilmesi konularının yerel yönetimlerce yürütülmesini öneren bu modelde dört ana konu başlığı bulunmaktadır;

  1. Halk Sağlığı Kapsamında Canlı ve Çevre Sağlığını Tehdit Eden Tüm Unsurlarla Etkili Mücadelenin Yürütülmesi,
  2. Sağlık Bilinci Oluşturma ve Sağlıklı Yaşam Eğitimlerinin Okul ve İşyeri Düzeyinde Koordine Edilmesi,
  3. Sağlığın Korunması ve Geliştirilmesine Yönelik İl ve İlçe Düzeyinde Yerel Programlar,
  4. Hastalıkların Erken Teşhisi ve Tedavisi ile Kronik Hastalıkların Etkin Takibi Konularında Örnek Gösterilecek Hastane Hizmeti Sunulması.


Halk Sağlığı günümüzde hiç olmadığı kadar tehdit altındadır. Merkezi Hükümet (Sağlık Bakanlığı), Halk Sağlığına yeterli kaynak ayıramamakta ve bu hizmetler aksamaktadır. Bu nedenle Halk Sağlığının korunması için Yerel Yönetimlere daha fazla yetki verilmelidir. Yerel Yönetimler canlı ve çevre sağlığını tehdit eden işletmelerden Yerel Sağlık Vergisi toplayabilmeli, halk sağlığının tehlikeye atılması durumlarda ise suçlulara ceza kesebilmelidir. Bu yolla insan sağlığını tehdit eden hava, su ve atık kirliliği ve de zararlı gıdalar ile etkin mücadele edilebilecektir.

Eğitim sistemimizde geçerli müfredat içinde sağlık neredeyse hiç yer almamakta, bu sebeple çocuklar ve gençler sağlık bilincine sahip olmadan büyümektedirler. Oysa anaokulu düzeyinden başlayarak çocuklar sağlık profesyonellerince eğitilmeli ve sağlıklı yaşam bilinci ve alışkanlıkları kazandırılmalıdırlar. Yine aynı şekilde büyük işyerleri de bu tür eğitim ve bilinçlendirme çalışmaları için çok uygun yerlerdir. İnsanlar sağlıklarını bilinçsizlik ve bilgisizlik nedeniyle kaybetmektedirler. Sağlık Bakanlığı bu konuda da maalesef imkansızlıklar nedeniyle etkili olamamaktadır. Oysa Belediyeler sağlık bilinci oluşturma ve sağlıklı yaşam eğitimleri sunma konusunda yeterli yerel imkanlara sahiptirler. Bu konuda Sosyal Güvenlik Kurulu (Genel Sağlık Sigortası) bütçesinden belli oranda bir pay sigortalı sayısına orantılı olarak bu amaçla belediyelere aktarılmalıdır.

Ülkemizde sağlık hizmetlerine ulaşımı garanti altına alınması gereken en kritik (ve dezavantajlı) gruplar kadınlar, çocuklar, ileri yaş grupları ve engellilerdir. Bunlara ek olarak yüksek riskli işyerlerinde çalışanların da sağlık hizmetlerine ulaşımı öncelikli hale getirilmelidir. Ülkemizde her yıl önemli sayıda vatandaşımız sağlık hizmetine ulaşmada zorluk yaşadığı için sağlığını kaybetmekte ve ileriki aşamalarda çok meşakkatli ve maliyetli tedavi süreçlerine mahkum kalmaktadırlar. Maalesef Sağlık Bakanlığı sağlık hizmetine ihtiyacı olup da ulaşma sorunu yaşadığı için sağlık hizmetlerinden faydalanamayan vatandaşlarımızdan haberdar olamamaktadırlar. Oysa Belediyeler bu dezavantajlı grupları il ve ilçe düzeyinde kayıt altına alıp destekleyebilecek altyapıya sahiptir. Yerel düzeyde Sağlığın Korunması ve Geliştirilmesine yönelik Belediyelerin yapacağı çalışmalar için Sağlık Bakanlığı bütçesinden belli bir oran demografik dağılıma orantılı olarak Belediyelere aktarılmalıdır.

Son olarak ülkemizde vatandaşların her geçen yıl artan bir oranda özel sağlık kuruluşlarını tercih eder hale geldiği gözlemlenmektedir. Özellikle büyük şehirlerde gerçekleşen bu kamudan özele kayışın en temel sebebi kamu hastanelerinde hasta memnuniyeti konusuna yeterli önemin verilememesidir. Vatandaşlar daha insancıl ortamlarda sağlık hizmeti almayı tercih etmekte ve bu nedenle özel sağlık kuruluşlarına yönelmektedirler. Ancak özel sağlık kuruluşlarından hizmet almanın maliyeti her geçen yıl anormal oranda artmakta ve hastalar ceplerinden sağlık için her yıl çok daha fazla para harcamak zorunda kalmaktadırlar. Buna ek olarak özel hastaneler erken teşhis ve tedaviden çok yüksek gelir getiren cerrahi ve benzeri tedavilere yönelmeyi tercih etmektedirler. Belediyelerin Özel Halk Hastaneleri kurmalarına izin verilmesi halinde çok uygun şartlarda Tamamlayıcı Sağlık Sigortası satın almak suretiyle vatandaşlar, SGK ile anlaşmalı bu hastanelere giderek ellerini ceplerine götürmeden sağlık hizmeti alabilir konuma geleceklerdir. Ayrıca Özel Halk Hastaneleri erken teşhis ve tedaviye yönelerek, kronik hastalıkları daha etkin takip ederek ve de uzaktan sağlık hizmeti ile evde bakım hizmeti sunarak örnek hastanecilik yapmış olacaklardır. Bu örnek davranışın belli bir zaman içinde diğer tüm hastanelere örnek olması da söz konusudur. Bu konu da diğer üç konu gibi yerel yönetimlerce gerçekleştirilebilecek faaliyetlerdir ve toplumun ve bireylerin genel sağlık düzeyini yükseltecek ve ülkemizin kısıtlı kaynaklarının sağlık alanında daha akılcı şekilde harcanmasında önemli vesileler oluşturacaktır.